Bölgesel HaberlerDeva PartisiSiyasetSiyasi PartilerYurt HaberleriZonguldak

Babacan: “Milli gelir 10 yıl öncesinden düşük ve adil dağılmıyor”

Ali Babacan’dan kişi başına düşen milli gelir açıklaması: “10 yıl öncesinden düşük ve adil dağılmıyor”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 7 Mart Perşembe günü Zonguldak’ta bir basın toplantısı düzenledi. Zonguldak Belediye Başkan adayı Fatih Keleş’in de tanıtıldığı basın toplantısında Babacan kişi başına düşen gerçek milli gelir rakamına, iktidarın yerel seçim tehditlerine ve muhalefete değindi. Sözlerine maden şehitlerini anarak başlayan Ali Babacan’ın konuşmasından başlıklar şu şekilde:

“TÜİK’in açıkladığı 13 bin dolarlık milli gelir iniyor 9.600 dolara”

“Hem sığınmacı sayısını hem de dolar enflasyonunu dahil edersek TÜİK’in açıkladığı 13 bin dolarlık milli gelir iniyor 9.600 dolara. İşte sordum ya başta, 2013’e göre daha iyi durumda mısınız, daha iyi durumda mıyız diye. Daha kötü durumdayız. Evet, sadece 9.600 dolar. Üstelik bu kadarla da bitmiyor. 10 yıl öncesinden düşük olan bu milli gelir rakamı adil de dağılmıyor.”

“Rakamlarla oynuyorlar”

“10 yıl öncesinden daha iyi durumdayız diyorlar. Çarşıya pazara çıkmayınca, markette alın teriyle kazandığı parayla alışveriş yapmayınca ‘10 yıl öncesinden iyiyiz’ demek dile kolay. Hisseden var mı bunu? Hissediyor musunuz? 10 yıl öncesinden daha mı iyiyiz, daha mı kötüyüz?  Şöyle bir düşünün. E tabii ki daha kötüyüz arkadaşlar. Peki rakamlar niye böyle? Rakamlarla oynuyorlar arkadaşlar, oynuyorlar. Sorunun tam da özünde bu var.”

“Dolar enflasyonunu hesaba katmıyorlar”

“Kişi başına düşen milli geliri on yıl öncesiyle kıyaslıyorlar, değil mi? ‘12.500 dolardı on yıl önce, bak 13.000 oldu.’ Ama dolar enflasyonunu hesaba katmıyorlar. O günün 12.500 doları, bugünün 12.500 dolarına göre çok daha kıymetli. Satın alma gücü çok daha fazla.”

“Toplam geliri vatandaşlarımızın sayısına bölüyorlar, oysa milyonlarca sığınmacı var”

“10 yıl önce Türkiye’de bu kadar sığınmacı mı vardı? Bunlar ne yapıyor? Toplam geliri vatandaşlarımızın sayısına bölüyorlar. Oysa şu an Türkiye’de milyonlarca sığınmacı var. Bu geliri onlar da paylaşıyor. Gidiyorlar bizim okullarımızdan istifade etmiyorlar mı? Gidiyorlar hastanelerimizden istifade etmiyorlar mı? Bu ülkenin ürettiklerinden sığınmacılar da alıyor.”

“Seçmenle kavga eden muhalefet partileri var”

“İktidar geliyor, insanları Gazze’yle tehdit ediyor: ‘Bana oy yoksa, yardım da yok’ diyor. Muhalefet ne yapıyor? Genel seçimlerde iktidar olamamanın acısını seçmenden çıkarıyor. Şu anda seçmenle kavga eden muhalefet partileri var bu ülkede. Biri çıkıyor, sokakta kendisine küçücük bir eleştiri getirene kızıyor, azarlıyor. Diğeri, yasal hakkı olan bedelli askerlik hakkını kullanan gençlere çatıyor.”

“Ülkeye hizmet etmek, vatandaşlarımızın kendisine verdiği desteğin bir gereği”

“Sayın Erdoğan Ordu’ya gitti, insanları tehdit etti. Ne dedi? ‘Biz yoksak, doğalgaz yok’ dedi. Sanki yıllardır Ordu Belediyesi bir başka partideymiş gibi. Hatay’a gitti, insanları tehdit etti. ‘Biz yoksak, hizmet yok, beklemeyin’ dedi. Sanki depreme maruz kalan diğer on ilde belediyeler farklı partideymiş gibi. Oysa, bu ülkeye hizmet etmek, vatandaşlarımızın Mayıs 2023 seçimlerinde kendisine verdiği desteğin bir gereği.”

“Stajını Küçük Ortak’ın yanında yaptı, tehdit konusunda tecrübeli”

“Ülkenin Cumhurbaşkanı böyle tehditler savururken adaylar duruyor mu? Erdoğan’dan aldıkları cesaretle onlar da başladılar milleti tehdide. Ama Sayın Erdoğan stajını Küçük Ortak’ın yanında yaptı, o yüzden bu tehdit konusunda artık tecrübeli. Ama adaylar ise tecrübesizler, adaylar acemi. Gittiler, İstanbul’da insanları neyle tehdit ettiler biliyor musunuz? Gazze’yle tehdit ettiler.”

“Genel seçimleri kazandı da Gazze’ye hangi hayrı dokundu?”

“Bize oy verirseniz Gazze’ye yardım ederiz’ dediler. ‘Bize oy verirseniz Gazze’yi görmezden gelmeyiz’ dediler. Açlıkla, susuzlukla, bombalarla boğuşan insanlara desteği dahi şarta bağladılar. Yerel yönetimlerle Gazze’nin ne alakası var Allah aşkına? Genel seçimleri kazandı da Gazze’ye hangi hayrı dokundu bugüne kadar?”

“Bunların hesabına göre kişi başı herkes yılda 420 bin TL kazanıyormuş”

“Bunların hesabına göre bütün millet, kişi başı, bakın aile başı değil kişi başı herkes yılda 420 bin TL kazanıyormuş. Yani ayda 35.000 liralık bir gelir düşüyormuş. Bakın aileye değil, herkese. Dört kişilik bir ailenin Türkiye’deki ortalama geliri 140 bin liraymış. Açıkladıkları rakam bunu ifade ediyor. Maaş, para, cüzdan sormak ayıptır ama arkadaşlar, acaba ülkemizde kaç haneye böyle bir gelir giriyor merak ediyorum.”

“Son 5 yıldır nüfusun sadece en zengin %5’inin geliri artmış”

“Gelir dağılımındaki adaletsizlik şu anda yakın tarihimizin en kötü seviyesinde. Bakın yine TÜİK’in rakamlarına göre söylüyorum, başkası değil. Gelir dağılımı araştırması açıklandı biliyorsunuz. Yeni, iki ay kadar oldu. Son 5 yıldır, ülkemizdeki nüfusun sadece en zengin %5’inin geliri artmış. Geri kalan %95’inin geliri ya düşmüş ya da sabit kalmış.”

“Saldırgan sokak hayvanları sorunu Zonguldak’a yakışmıyor, Türkiye’ye yakışmıyor”

“Saldırgan sokak hayvanları sorunu Zonguldak’a yakışmıyor, Türkiye’ye yakışmıyor. İnanın bunlar çözmesi zor işler de değil ya. Böyle çok para tutan işler de değil. Bu soruna hâlâ çözüm bulunmamış olması, 2024 Türkiye’si için bir ayıp, bir utanç. Belediyesiyle, iktidarıyla hepsinin ortak sorumluluğu bakın. Kimse birbirine suç atmasın, hepsinin imkanları var, hepsinin elinde yapabilecekleri işler var. Biz inşallah bu sorunu çözeceğiz.”

“Zonguldak hem muhalefetin hem de iktidarın görmezden geldiği bir kent”

“Zonguldak hem muhalefetin hem de iktidarın görmezden geldiği bir kent. Temmuz 2023’teki büyük sel felaketini hatırlayalım. 770 konut, bine yakın işyeri bu sel felaketine maruz kaldı. Aynı yıl Kasım’da, bu kez mal kaybının yanına can kayıpları da eklendi. 2024 Türkiye’sinde bizim artık afetlere verecek tek bir canımız olamaz, olmamalı.”

Ali Babacan’ın Zonguldak Basın Toplantısının tam metni :

Zonguldak Basın Toplantısı Konuşması
Altın Elmasıyla, bir tarih kenti, bir kültür kenti bir doğa kenti Zonguldak
Merhaba,
Zonguldak evet Karaelmas kenti, aynı zamanda Zonguldak maden facialarına
çok büyük sayıda şehitler vermiş çok büyük kayıplar vermiş bir şehrimiz.
Onun için ben hemen sözlerimin başında, bugüne kadar Zonguldak ve
çevresinde meydana gelmiş tüm maden facialarında hayatını kaybetmiş
şehitlerimizi rahmetle minnetle anıyorum.
Allah hepsine rahmet eylesin, kalanlara sabır diliyorum, baş sağlığı diliyorum.
Tedbir çok önemli arkadaşlar.
Tedbir gerçekten iyi tedbirler alındığında madencilik bilim kurallarına uygun
bir şekilde uygulandığında, denetim, tarafsız, bağımsız ve düzgün olduğunda
maden kazalarının sayısı çok çok azalıyor.
Ama kontrol yoksa, kural yoksa, denetim yoksa, denetim bağımsız ve tarafsız
değilse o zaman çok canlar kayboluyor.
Türkiye’nin her yerinde durum aynı.
Dünyada da baktığımızda bu işte iyi ülkeler var. Bu işte çok büyük sıkıntı
yaşayan ülkeler var.
Ancak şunu görüyoruz ki, demokrasisi ileri olan, hukuk ve adalette ileri olan
ülkelerde maden kazaları çok çok az yaşanıyor.
Madende kaybedilen insanların sayısı çok çok az oluyor.
Ama demokrasinin işlemediği, hukuk ve adaletin ayaklar altına alındığı
ülkelerde de kazalar çok oluyor, kayıplar çok oluyor.
Şöyle bir istatistiklere bakın istatistikler gerçeği olduğu gibi önünüze
koyacaktır.
Gerçekten üzülüyoruz.
Her can çok kıymetli ve kaza olduktan sonra “vah tüh” demenin,
soruşturmaların bir anlamı kalmıyor.
Önemli olan kazalardan önce tedbirler almak.
Deprem olduktan sonra, can kayıplarından sonra deprem tedbir almak işe
yaramıyor.
Dolayısıyla önce tedbir önce tedbir önce tedbir…
Ve bunu tedbir almak arkasından bağımsız, tarafsız denetim.
Bunun yolu buradan geçiyor.
İnşallah öyle acı hadiseleri ülkemiz bir daha yaşamaz, inşallah bu acı olaylara
daha fazla can vermeyiz.
Bu arada hemen yine sözlerimin başında, 6 Şubat depremlerinde derhal işini
gücünü bırakıp, deprem yaşayan şehirlerimize koşan, orada enkaz altında
kalan vatandaşlarımızın canını kurtarmak için canla başla çalışan bütün
madencilerimize de ben buradan özellikle şükranlarımı sunmak istiyorum.


Değerli arkadaşlar,
Yerel seçimler yaklaşıyor… Yaklaştıkça da iktidar insanları tehdit etmeye
devam ediyor.
Sayın Erdoğan Ordu’ya gitti, insanları tehdit etti: “Biz yoksak, doğalgaz yok”
dedi.
Sanki yıllardır Ordu belediyesi başka partideymiş gibi..
Hatay’a gitti, insanları tehdit etti: “Biz yoksak, hizmet yok, beklemeyin” dedi.
Sanki depreme maruz kalan diğer 10 ilde belediyeler farklı partilerdeymiş
gibi.
Oysa, bu ülkeye hizmet etmek, vatandaşlarımızın Mayıs 2023 seçimlerinde
kendisine verdiği desteğin bir gereği.
Bakın arkadaşlar bu detayı çoğu kaçırıyor.
Geçen sene Mayıs’ta seçim oldu mu?
Oldu.
Vatandaşlarımız yüzde 52 oranında Sayın Erdoğan’ı destekledi mi?
Destekledi.
Bir sonraki genel seçime kadar parti belediye ayrımı yapmaksızın bu ülkeye
hizmet etmek onun borcu.
Hizmet etmek zorunda.
Yani aslında savurduğu bu tehdit ne demek?
“Bana yine oy ver yerel seçimlerde yoksa işimi yapmam” demek.
Bu senin işin, yapacaksın.
Bunun için gittik vatandaşlardan destek istedin, seçildin.
Bir sonraki genel seçime kadar o hizmeti vermek zorundasın.
Demokrasilerde böyle bir şey yok.
Üstelik bakın geçen sene seçildikten sonra meclis kürsüsüne çıktı ve görevine
başlamadan önce bir yemin etti değil mi?
Cumhurbaşkanının anayasaya göre etmesi gereken bir yemin.
Ne dedi bu yeminde?
“Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, … bağlı kalacağıma,
…üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle
çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim
üzerine and içerim.” Dedi görevine başladı.
Anayasaya uyuyor mu?
Anayasa Mahkemesi karar alıyor “Saygı duymuyorum” diyor.
“Alt mahkeme uymayabilir, Yargıtay uygulamayabilir” diyor.
Peki, yemin metninde olduğu gibi meclis kürsüsünde yaptığı o yeminde ifade
ettiği gibi görevini tarafsızca yapıyor mu?
“Benim belediyem, muhalefetin belediyesi…”
Eğer merkezi hükûmet olarak, iktidar olarak, ülkenin Cumhurbaşkanı olarak
partiler arasında ayrım gözetiyorsa “Benim belediyem, onun belediyesi, beriki
belediye, öteki belediye” diye ayrımcılık yapıyorsa yemin ettiği metne
uymuyor demektir.
Tarafsızlık yeminine uymuyor demektir.
Peki, ülkenin Cumhurbaşkanı böyle tehditler savururken adaylar duruyor mu?
Erdoğan’dan aldıkları cesaretle onlarda başladılar milleti tehdide.
Ama Sayın Erdoğan stajını küçük ortağın yanında yaptı.
O yüzden bu tehdit konusunda artık tecrübeli ama adaylar tecrübesiz, adaylar
acemi.
Gittiler İstanbul’da insanları neyle tehdit ettiler biliyor musunuz?
Gazze’yle tehdit ettiler.
“Bize oy verirseniz Gazze’ye yardım ederiz” dediler. “Bize oy verirseniz
Gazze’yi görmezden gelmeyiz” dediler.
Açlıkla, susuzlukla, bombalarla boğuşan insanları desteği dahi şarta
bağladılar.
Yerel yönetimlerle Gazze’nin ne alaka var Allah aşkına ya?
Genel seçimleri kazandı da Gazze’ye hangi hayrı dokundu bugüne kadar?
Bakın arkadaşlar aylardır haykırıyoruz, bağırıp çağırmak sonuç getirmiyor.
“Diplomasiyi çalıştırın” dedik, beceremediler.
“Öldürülen çocukların, altı yaşındaki Hind Receb’in sesini duyun” dedik,
duymadılar.
“Ticari yaptırımlar uygulayın, uluslararası kamuoyunu ayağa kaldırın” dedik
görmezden geldiler, hiçbirini yapmadılar.
Tam tersine tam gaz ticarete devam ettiler, İsrail’e ticareti artırdılar.
İsrail ordusunun kullandığı bazı malzemelerin dahi biliyorsunuz Türkiye’den
oraya ihraç edilmesi söz konusu.
Laf, laf, hamaset, hamaset, hamaset.
Buradan, Sayın Erdoğan ve çevresindekilere sesleniyorum:
Gazze’deki insanların ahını alıyorsunuz.
Gazze’deki mazlumları inciten bu çirkin siyasetten vazgeçin.
Açlık içindeki çocukları siyasetinize malzeme etmekten vazgeçin.
Sayın Erdoğan,
Ya Gazze için bir şeyler yapın, ya da susun ve çevrenizdekileri susturun.


Değerli arkadaşlar,
İktidarın da, maalesef muhalefetin de bu ülkeye bir katkı sunma hevesi yok;
arzusu da yok.
Gördük arkadaşlar…
İktidarı da gördük, muhalefetin de bir kısmını gördük.
İktidarı da, muhalefet belediyeleri de, depreme karşı önlem aldılar mı?
Almadılar.
İktidarı da, muhalefet belediyeleri de, torpilin önüne geçebildiler mi?
Geçmediler.
İktidarı da muhalefeti de; sokakları güvenli hale getirebildiler mi?
Getiremediler.
Deprem oldu, iktidardan da muhalefetten de tek bir istifa eden çıkmadı yahu.
Etmediler, etmeyecekler.
Zihniyet aynı olduğu sürece; bir şey yapma, bir şey başarma imkânları da
yok.
Zihniyet aynı olduğu sürece, iktidarın da muhalefetin de yeni bir söz söyleme
gücü yok arkadaşlar.
İktidar gidiyor, insanları Gazze’yle tehdit ediyor: “Bana oy yoksa, yardım da
yok” diyor.
Muhalefet ne yapıyor?
Genel seçimlerde iktidar olamamanın acısını, seçmenden çıkarıyor:
Şu an seçmenle kavga eden muhalefet partileri var bu ülkede.
Biri çıkıyor, sokakta kendisine küçük bir eleştiri getirene kızıyor, azarlıyor.
Diğeri, yasal hakkı olan bedelli askerlik hakkını kullanan gençlere çatıyor.
Bu yüzden hep söylüyoruz: İktidarı da, muhalefeti de, Türkiye’de şu anda
öfke üretiyor, öfke, karşıtlık üretiyor, düşmanlık üretiyor.
Başkaca üretebildikleri hiç bir şey yok.
İktidarı da, muhalefeti de, vatandaşı kendi boyundurukları altında tebaadan
ibaret görüyor.
Bir kısım muhalefetin tek derdi, iktidarın salladığı sopayı ele geçirip, o sopayı
biraz da ben sallayacağım demek.
İnanın bazen görüyoruz, korkuyoruz.
Şu anda otoriterlikten şikâyet ediyoruz değil mi?
Ama bazı muhalefet partilerinin içindeki isimler otoriterlikte şu anda ki
hükümetten çok daha ileri kafalara sahip.
Biz bunu gördük.
Şu son 4 yıldır Türkiye’deki siyasi partilerle daha yakın ilişkide bulunarak ve
bazılarında daha yakından daha içeriden tanıyarak gördük ve gerçekten
endişelendik.
Ama hep diyorum, endişeye mahal yok, endişeye.
Çünkü artık DEVA burada, DEVA kadroları burada;
Biz ayrıştırmaya değil, barıştırmaya geldik.
Biz vatandaşa dikte etmeye değil, hizmet etmeye geldik.
Onun için buradayız, onun için Zonguldak’tayız.


Değerli arkadaşlar,
Ülkemizde artık kira ödemek imkânsız, geçinmek imkânsız, mevcut maaşlarla
hayat sürdürmek imkânsız.
Öğrenciler geçinemiyor, memurlar geçinemiyor, emekliler, asgari ücretliler
geçinemiyor.
Rakamları Ayarlama Enstitüsü dediğimiz TÜİK’e göre kişi başına düşen milli
gelir geçen yıl 13 bin 110 dolara çıkmış.
Sayın Erdoğan da çıkıyor, bununla övünüyor. “Tarihi rekorumuzu yakaladık”
diyor.
Ya arkadaş bizim 2002’de 3. 500 dolardan alıp 2013’te 12. 500 dolara
yükselttiğimiz milli geliri bundan 10 yıl sonra 2023’te “13 bin dolara çıkarttık”
diye övünüyorlar.
Şu hale bakın. Akıl alacak gibi değil.
Bunların hesabına göre bütün millet, kişi başı bakın aile başı değil, kişi başı
herkes yılda 420 bin TL kazanıyormuş.
Yani; herkese ayda ortalama 35.000 liralık bir gelir düşüyormuş.
Bakın aileye değil, herkese, 4 kişilik bir ailenin Türkiye’deki ortalama geliri
140 bin liraymış.
Açıkladıkları rakam bunu ifade ediyor.
Maaş, para, cüzdan sormak ayıptır ama arkadaşlar; acaba ülkemizde kaç
haneye böyle bir gelir giriyor merak ediyorum.
Bu salondakilere sormayacağım sormak ayıp ama herkes kendi muhasebesini
yapsın.
Yani 4 kişilik bir aileye aylık 140 bin liralık bir maaş, bir gelir kaç tane ailede
var Türkiye’de ama ilan ettikleri Türkiye ortalaması.
Üstelik bir de ne diyorlar? “10 yıl öncesinden daha iyi durumdayız” diyorlar.
Çarşıya pazara çıkmayınca, markette alın teriyle kazandığı parayla alışveriş
yapmayınca “10 yıl öncesinden iyiyiz” demek dile kolay.
Hisseden var mı bunu? Hissediyor musunuz?
10 yıl öncesinden daha mı iyiyiz, daha mı kötüyüz? (…)
E tabii ki daha kötüyüz arkadaşlar.
Peki, rakamlar niye böyle?
Rakamlarla oynuyorlar arkadaşlar oynuyorlar, sorunun tam da özünde bu var.
Herkesin yaşadığı bildiği enflasyonu düşük gösteren TÜİK’in açıkladığı milli
gelir hesaplarına nereden güveneceğiz?
Ben gittiğim her yerde soruyorum, emeklilerimize, çarşıda, pazarda gezen
herkese “Enflasyon kaç” diyorum?
Esnafa soruyorum, manava soruyorum, kasaba soruyorum, hem alışveriş
edene hem de esnafa soruyorum.
Yüzde yüzden aşağı bir rakam telaffuz eden yok.
Ama bunlar ne yapıyor? Enflasyonu hala %60 küsülerde açıklıyor.
Oysa halkın yaşadığı gerçek enflasyon ENAG’a göre %130.
Ve enflasyon yoluyla emeklilerimizin cebinden çalıyorlar, enflasyon üreterek
maaşlı herkesin refahından çalıyorlar.
Karşılıksız para basıyorlar.
Geçen seçimden bugüne kadar bir trilyon liralık karşılıksız para bastılar,
sadece Kur Korumalı Mevduat’ın kur farkını ödemek için.
Bu yıl 1 trilyon 254 milyar faiz ödeyeceklerini bütçeye yazdılar.
Çiftçiye verilen desteğin tamamı 91 milyar bu yıl.
Tarım bütçesi 91 milyar, faiz bir triyon 250, kur farkı 1 trilyon.
Yani toplayın çiftçiye ödenenin 25 katını zaten parası olana veriyor.
Parası faizdeki faiz veriyor, parası Kur Korumalı Mevduattaki kur farkı veriyor.
Bunları geçtik.
Erdoğan’ın açıkladığı 13 bin dolar velev ki doğru.
Bu durumda dahi “2013’ten daha iyiyiz” demeleri, teknik olarak da gerçeği
yansıtmıyor.
Çünkü hesap basit.
Kişi başına düşen milli geliri 10 yıl öncesiyle kıyaslıyorlar değil mi?
“12 bin 500 dolardı ta 10 yıl önce bak 13 bin olduk”
Ama dolar enflasyonunu hesaba katmıyorlar.
O günün 12 bin 500 doları bugünün 12 bin 500 dolarına göre çok daha
kıymetli, satın alma gücü çok daha fazla.
10 yılın dolar enflasyonu ver birikmiş enflasyon değil mi?
Öncelikle bu 13 bin dolardan bu dolar enflasyonunu düşmek gerekiyor.
Yetmedi ülkemizde yaşayan sığınmacılar…
10 yıl önce Türkiye’de bu kadar sığınmacı mı vardı?
Bunlar ne yapıyor toplam geliri vatandaşlarımızın sayısına bölüyorlar.
Halbuki şu anda Türkiye’de yaşayan milyonlarca sığınmacı var.
Bu geliri onlar da paylaşıyor.
Gidiyorlar bizim okullarımızdan istifade etmiyorlar mı? Gidiyorlar
hastanelerimize istifade etmiyorlar mı?
Bu ülkenin ürettiklerinden sığınmacılar da alıyor.
Dolayısıyla o gün 12 bin 500 doları hesap ederken kullandığınız vatandaş
sayısıyla bugün 13 bini hesap ettiğinizde kullandığınız vatandaş sayısını bir
tutamazsınız.
Toplam nüfusa ekleyin sığınmacıları, bir bölün bakalım ne oluyor? Artış mı
var, düşüş mü var görün hesabı.
İşte arkadaşlar, rakamları böyle ayarlıyorlar.
Bunları da dahil edersek, yani hem sığınmacı sayısını hem de dolar
enflasyonunu dahil edersek TÜİK’in açıkladığı 13 bin dolarlık milli gelir iniyor 9
bin 600 dolara.
İşte sordum ya baştan; “2013’e göre daha iyi durumda mısınız? Daha iyi
durumda mıyız?” diye.
Daha kötü durumdayız çünkü TÜİK’in açıkladığı 13 bin velev ki doğru olsa
dahi sırf teknik basit hesap ettiğimizde bu 9 bin 600’e düşüyor.
Üstelik bu kadarla da bitmiyor.
10 yıl öncesinden düşük olan bu milli gelir artık adil de dağılmıyor.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik şu anda yakın tarihimizin en kötü seviyesinde.
Bakın yine TÜİK’in rakamlarına göre söylüyorum, başkası değil.
Gelir dağılımı anketi açıklandı biliyorsunuz gelir dağılımı araştırması açıklandı,
yeni 2 ay kadar oldu.
Son 5 yıldır ülkemizdeki nüfusun sadece en zengin %5’inin geliri artmış.
Geri kalan %95’inin geliri ya düşmüş ya da sabit kalmış.
Bunlar TÜİK rakamı.
Şöyle tablolara bakın.
Herhalde biz bunları dillendiriyoruz dillendirdikçe onları da kamufle e derler
ama biz yakaladıkça rakamları açıklayacağız.
Gelecek sene bakacağız. Bunların da üstünü örtmüşler, cilalamışlar,
süslemişler ayrı ama en son açıklanan gelir dağılımı rakamlarına göre son, 5
yıldır sadece ve sadece en zengin %5’in geliri artmış hem de çok çok artmış.
Geriye kalan %95’in geliri düşmüş ya da artmamış.
Türkiye’yi siyasette iki kutba hapsetmek isteyenler, ekonomide iki kutup
oluşturmayı başardılar.
Artık aynı ülkede, aynı topraklarda yaşayan iki farklı coğrafyanın insanlarıyız.
Geliri artan %5 ve yoksullaşan, yerinde sayan %95.
Sipariş verenler ve siparişi getirenler;
Story atanlar ve onları izleyenler.
Ev üstüne ev alanlar ve kiralarını ödeyemeyenler.
Playstation oynayan gençler ve o oynayanları imrenerek ekranda izleyen
gençler.
Senede birkaç kez arabasını yenileyenler ve belediye otobüsüne binerken
liranın hesabını yapmak zorunda kalanlar.
Ülkeyi getirdikleri durum bu arkadaşlar.
Üniversite okuyup çalışarak, aylık maaşlardan artırarak birikim yapmak hayal.
Ev almak, araba almak vatandaşlarımızın çoğu için, büyük bir çoğunluk için
artık bir hayal.
Huzurla restoranda şöyle bir ailece yemek yemek çoğu vatandaşımız için
hayal…
Erdoğan’ın eski meşhur sloganını hatırlıyor musunuz bilmem? (…)
Ne diyordu?
Bu ekonominin zirvede olduğu yıllarda, milli gelirimizin 12 bin 500 doları
bulduğu yıllarda ne diyordu?
“Hayaldi, gerçek oldu”…
Evet, oldu. O hayalleri gerçek yapan bizdik; benim başında olduğum dürüst,
ehil ekonomi kadrolarıydı.
Bizim gerçek yaptığımız hayallerdi onlar.
Bizim yönetimde olduğumuz özgür ve zengin Türkiye’nin günleriydi o günler.
Dürüst ve ehil kadrolarla biz o başarıyı yakalamıştık.
Peki şimdi ne oldu?
“Gerçektii, hayal oldu.”
Ülkeyi düşürdükleri durum şu anda bu arkadaşlar.
Yaşadığımız gerçeği tekrar yakalayabilmek artık bir hayal oldu.


Değerli arkadaşlar,
Zonguldak’tayız. Filyos da burada, mağaralar da, şelaleler de burada.
Zonguldak, doğasıyla, tabiatıyla gündeme gelmeyi hak ediyor.
Evet, kara Elmas’ta çok önemli bir zenginliğidir ama Zonguldak deyince bu
zenginlikten öte ilk akla gelen maden kazaları maalesef.
Bu güzel şehrimiz, çok daha fazla kişi tarafından ziyaret edilmeyi çok daha
fazla turizmi hak ediyor.
Ereğli’nin güzelliklerini biliyoruz.
Fakat insanlar bilmiyor; bu güzel coğrafya tanınmıyor, tanıtılmıyor.
Bölgeyi, Zonguldak coğrafyasını; buranın lezzetini, kültürünü, doğasını tanıtan
etkinliklerin mutlaka artırılması gerekiyor.
Yani belediyelerimize, yerel yönetimlerimize çok büyük işler düşüyor.
Zonguldak, hem muhalefetin hem iktidarın görmezden geldiği bir kent.
Temmuz 2023’teki büyük sel felaketini hatırlayalım.
770 konut, bine yakın işyeri bu sel felaketine maruz kaldı.
Aynı yıl Kasım’da, bu kez mal kaybının yanına, can kayıpları da eklendi.
2024 Türkiye’sinde, afetlere verecek tek bir canımız olamaz, olmamalı.
Altyapıyı elden geçirmek ve insanlarımıza onurlu bir yaşam sunmak şart.
Saldırgan sokak hayvanları sorunu, Zonguldak’a yakışmıyor, Türkiye’ye
yakışmıyor.
İnanın bunlar çözmesi zor işler de değil, böyle çok para tutan işler de değil.
Bu soruna hâlâ çözüm bulunmamış olması, 2024 Türkiye’si için büyük bir
ayıp, büyük bir utançtır.
Belediyesiyle, iktidarıyla hepsinin de ortak sorumluluğu bakın.
Kimse birbirine suç atmasın.
Hepsinin imkanları var, hepsinin elinde yapabilecekleri işler var.
Biz inşallah bütün bu sorunları da çözeceğiz.
Sokakların her yaştan insan için güvenli olduğu bir şehir kuracağız.
Toplu taşıma araçlarının duraklara zamanında geldiği, gideceği yere
zamanında ulaştığı, çarpık kentleşmenin olmadığı, doğasına, tabiatına sahip
çıkılan bir Zonguldak’a hep beraber kavuşacağız.
Biz, iktidara bir şehir nasıl yönetilir göstereceğiz ki, ülke nasıl yönetilir
anlasınlar.


Değerli arkadaşlar,
Şu anda biliyorsunuz, son bir kaç hafta izleyin, siyasi partiler apar topar yerel
yönetimlerle ilgili seçim beyannamesi hazırlıyorlar.
Sanki seçimin bu yıl 31 Mart’ta olacağı yeni belli olmuş gibi.
Anayasaya göre 5 sene önceden seçim tarihi belli.
Anayasal bir tarih, otomatik takvim başlıyor.
Biz ne yaptık? Bundan tam 2 yıl önce “Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem
Planı”mızı açıkladık.
Bütün detaylarıyla bakın sayfalar dolusu bir eylem planı, sayfalar dolusu.
Her şey var, yerinden yönetim anlayışı var burada.
Belediye başkanlarına, belediye meclislerine ve muhtarlara kadar daha çok
yetki ama aynı zamanda daha çok imkân var bu çalışmada.
Türkiye çok büyük bir ülke.
Bu büyük ülkenin bu güzel ülkenin sadece tek bir yerden, Beştepe’den,
Beştepe mahallesindeki Külliye ’den, Külliye içerisindeki tek bir odadan
yönetilmesi mümkün değil.
Yerelin sorununu yerel görür, yerel daha iyi anlar, yerel daha iyi çözer.
Siz yeter ki imkân verin ve aynı zamanda yetki verin.
İşte bizim çalışmamızın tam da özünde bu var.
Bu da yetmedi biz Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik.
DEVA belediyeciliğinin “Etik Kurallar Bildirgesi”ni hazırladık.
3 sayfalık bir metinle bizim belediye başkanlarımızın hangi ahlaki kurallar
çerçevesinde belediyeyi yöneteceklerini yazılı hale getirdik ve bizim
adaylarımız önce bunu imzalıyorlar. Ondan sonra bizim adayımız oluyorlar.
Şu anda belediyelerle ilgili yasal düzenlemeler çok esnek.
Lastik gibi sündür istediğin yere.
Aklına geleni yap kitabına uydur.
Maalesef şu anda ki yasal düzenlemeler böyle.
Onun için haksız imar rantları, adam kayırma, her türlü her türlü yanlışa izin
veren bir mevzuat var Türkiye’de.
Biz bunu zamanında 2014’te 2015’te benim Başbakan yardımcılığım
döneminde yasa haline getirmeye çalıştık.
Fakat reddedildi.
Sayın Erdoğan ne dedi?
“Bu dediklerini yaparsak il başkanı, ilçe başkanı bulamayız partiye” dedi.
Bakın etik kurallar getirmeye çalışıyoruz, “Yaparsak il başkanı ilçe başkanı
bulamayız” diyor.
O günlerde hatırlarsınız, bu basına da düşen bir ifadesiydi.
Çünkü kalabalık bir toplantıda söyledi bunu.
Biz çok şükür 81 il başkanı, 650 tane de ilçe başkanı bulduk.
Bizim biz iktidar değiliz.
Bugün için daha tek bir belediyemiz yok?
Biz nasıl bulduk?
Demek ki niye?
Sağlam olunca oluyor.
Ve bunu biz ne yapıyoruz?
Kanun haline getiremediğimiz için ha şunu da söyleyeyim, biz 6’lı Masaya da
bunu getirdik.
6’lı Masa’nın dokümanlarına da bunlar girdi.
Eğer geçen sene seçimi kazanmış olsaydık o zaman bütün bunları kanun
haline getirme taahhüdü vermiştik milletimize.
Hatırlarsanız, o 2 bin 300 maddelik ortak eylem planında, siyasi ahlak, siyasi
etikle ilgili maddeler vardır, o maddeler aslında bunlardır.
Bizim çok büyük katkımız vardır oralara.
Ama baktık ki o da olmadı ne yaptık?
“Biz artık siyasi parti olarak kendi kurallarımızı kendimiz koyalım” dedik.
Yani o geniş, çok esnek alan sağlayan kanunların içerisine bir ahlak çerçevesi
oturttuk ve bizim belediye başkanlarımız görevlerini yaparken o ahlak
çerçevesi içinde yapacak.
Biz de genel merkezden kurduğumuz bir izleme kadrosuyla hepsini izleyeceğiz
ve yakından takip edeceğiz “imzalarına uyuyorlar mı, uyumuyorlar mı
belediye başkanlarımız” diye.
Bu Türkiye’de bir ilk.
Bakın hiç yok.
Çünkü Türkiye’de belediyecilik deyince hemen akla rant geliyor.
Belediye deyince çoğunun gözünde dolar Euro işaretleri oluşuyor maalesef.
Evet, şu anda yerel seçimlere gidiyoruz ve yerel seçimlerde belediye
başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz doğru bunları seçeceğiz ama bu
yerel seçimler aynı zamanda değerli arkadaşlar hükûmete bir güvenoyu verip
vermeme anlamına da geliyor.
Yani sandıklardan çıkacak sonuçlar “Hükûmete güveniyorum. Sen aynen
bildiğin gibi bu yolda yürü” mü diyecek yoksa “Arkadaş yanlış yapıyorsun,
arkadaş hatan var, hukuku çiğniyorsun, milleti perişan ediyorsun” mu diyecek
sandıktan çıkacak sonuçlar.
Dolayısıyla biz bu seçimleri aslında hükûmete bir sarı kart göstermek içinde
çok önemli bir imkân olarak görüyoruz.
Yani vatandaşlarımız eğer hükûmetten memnun değilse, merkezi
hükûmetten, iktidardan memnun değilse verecekleri oy sadece belediye
başkanıyla alakalı olmayacak.
İktidara da bir “Sarı Kart” gösterme oyu olacak aynı zamanda.
Dolayısıyla memnun değilsek, şikâyetçiysek, gençlerimiz, emekliğimiz, işçimiz
alın teniyle helalinden kazanmaya çalışan herkes şikayetçiyse bu seçim “Sarı
Kartı” göstermenin tam zamanı diyoruz.


Ve inşallah 31 Mart günü oy pusulalarımızı elimize aldığımızda, DEVA
logosuna “evet” mührünü “tercih” mührünü basmak suretiyle de bu klasik
muhalefet anlayışıyla iktidarın vurdumduymazlığı arasında seçeneksiz çaresiz
kalan vatandaşlarımız için yeni bir yol, yeni bir tercih, yeni bir imkan
oluşturmuş olduk tüm Türkiye genelinde.
Biz biliyoruz ki çözüm sandık, çözüm aslında milletimiz.
Ne diyoruz?
Âlem talansa, yolsuzluksa; DEVA sensin diyoruz.
Âlem, parti üyeliklerine göre dağıtılan sosyal yardımlarsa, DEVA sensin
diyoruz.
Âlem, kayırmayla, torpille işe insan almaksa DEVA sensin diyoruz.
Âlem güvensiz sokaklarsa, yanmayan ışıklarsa, susuzluksa; DEVA sensin
diyoruz.
Âlem geçim sıkıntısıysa, yüksek kiralarsa; DEVA sensin diyoruz.
Âlem buysa;
DEVA sensin diyoruz.
Âlem buysa, DEVA sizlersiniz, DEVA milletimiz diyoruz.
DEVA milletimiz diyoruz.
O yüzden, biz buradayız;
O yüzden, Zonguldak’tayız.


Değerli arkadaşlar,
Şimdi, Zonguldak belediye başkan adayımız Fatih Keleş’i sahneye davet
edeyim.
Ve Fatih Bey’e geçmiş olsun dileklerimi de huzurlarınızda ileteyim.
Fatih bey biliyorsunuz bizim Zonguldak kurucu il başkanımız.
DEVA Partisi’nin Zonguldak’ta ilk bayrağını dalgalandıran arkadaşımız.
Zonguldaklı, iyi tanıyor buraları.
Kendisi hukukçu ve aynı zamanda iş insanı.
Zonguldak’a gözü gibi bakacak ve inşallah Zonguldak’ı layık olduğu en iyi
şekilde yönetecek.
31 Mart’a kadar hep beraber çok yoğun bir şekilde çalışacağız arkadaşlar ve
halkımızın teveccühü ile Zonguldak’ı DEVA belediyeciliği ile buluşturacağız.
Şehrimize, ülkemize hayırlı olsun diyorum. Fatih Keleş kardeşime başarılar
diliyorum.
Çünkü hak ediyor.
Bizim kadromuz da biliyorsunuz çok hukukçu var.
Bizim Ankara Büyükşehir adayımız hukukçu.
Anayasa Mahkemesi üyeliği de yaptı 12 yıl.
İlk bağımsız avukat barolardan seçilen Anayasa Mahkemesi üyemiz emekli
olduktan sonra hemen bizim kadrolarımıza mensup oldu ve şimdi Ankara
Büyükşehir adayımız.
İstanbul büyükşehir adayımız İdris Bey o da baro Başkanlığı yaptı.
Oda hukukçu.
Zonguldak’ta Fatih Bey hukukçu.
Çünkü ne diyoruz?
“Hukuk ve adalet olmadan ekonomi olmaz” diyoruz.
“Hukuk ve adalet olmadan yöneticilik olmaz” diyoruz.
Hem hukuku bilmek hem de iş dünyasını bilmek, düzgün çalışmak ama her
zaman da hukuka riayetle çalışmak demektir.
Biz fatih Bey’e güveniyoruz, kendisine desteğimiz tamdır.
Umarım ki bekliyoruz ki; tüm Zonguldak’ta kendisine güvenecek kendisine
inanacak ve bu seçimlerden DEVA Partisi hiç kimsenin ummadığı, beklemediği
büyük bir başarıyla inşallah çıkacak diyorum.
Tekrar hepinize saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu