Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’dan Can Atalay ve Gezi tutsaklarına mektup
DEM Parti tarafından yapılan basın açıklaması şöyle;
Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’dan Can Atalay ve Gezi tutsaklarına mektup:
Merhaba, zorba bir iktidar tarafından tutsak edilmiş değerli yoldaşlar! Binlerce üyesi, eşbaşkanları, milletvekilleri tutsak bir partinin temsilcileri, Türkiye ve Ortadoğu’da destansı bir mücadele yürüten hakikat arayışçılarının yoldaşları olarak sizleri dayanışma ve özlem duygularımızla selamlıyoruz.
Bu ülkede özgürlük, sosyalizm ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin gerçeği cezaevleri olmuştur. Her daim zindanlar muhaliflerle doldurulmuş ve bunun adına da “hukuk” denmiştir. Özellikle son 40 yıldır neredeyse her Kürt ailesinden en az bir kişi cezaevlerine gönderilmiştir.
Ancak AKP-MHP iktidarı bu zulüm düzenini zirveye taşıdı. Ülkeyi devasa bir cezaevine çevirdi. Uydurma davalarla Kürtleri ve devrimcileri hapsetti. Kobani Kumpas Davası da Gezi Davası da AKP-MHP iktidarının kendilerine biat etmeyen toplumsal muhalefeti “yargı” ve “hukuk” adı altında baskı altına almak istemesinden başka bir şey değildir.
Sizlerin de her zaman dile getirdiği gibi Gezi Davası siyasi bir davadır. Bu davanın hukukla uzaktan yakından alakası yoktur. Meseleyi salt hukuk alanından değerlendirmek, pozitif hukukun içinden konuşmak meseleyi anlamamakla eşdeğerdir. Franz Kafka “hukuk ders kitaplarını okumak insanın ağzında talaş tadı bırakır” demişti. Kimse bize hukuk ders kitapları ağzıyla bu davanın hukuki ve yasal boyutunu öne çıkarmasın. Talaşa da yalanlara da karnımız tok. Bunu en iyi siz tutsak edilmiş yoldaşlarımız biliyor.
AKP-MHP iktidarı “düşman hukuku” uygulayarak başta Kürtler, devrimciler ve demokratlar olmak üzere kendilerinden olmayan herkesi “terörist” ilan ediyor. Sonra da adına “yargılama” diyor. Yani hukuku ve yargıyı araçsallaştırarak kendi siyasi çıkarları için kullanıyor. Dahası bu iktidar yargıyı araçsallaştırarak muhaliflere karşı bir sopa olarak kullanmakla yetinmiyor. Halkın oylarıyla seçilmiş sevgili Can Atalay üzerinden de kendi ajandasını yürütüyor. Can, hukuka aykırı bir biçimde ısrarla tahliye edilmediği gibi onun üzerinden de bir fırtına koparılıyor. Ve adına da “yargı krizi” deniyor. Yani Can Atalay şahsındaki muazzam hukuksuzluğu “kriz” formatıyla işleterek kendi hesabına yazmaya çalışıyor.
Bu iktidarın “kriz” meselesiyle ilgili sicili çok kabarık. AKP bir olaya kriz dedi mi ora da kesin bir bit yeniği vardır. Bunlar kriz dediler mi, kesin kafalarının arkasında başka bir şey vardır. Hatırlayalım… 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne “Allah’ın lütfu” demediler mi? O krizi de fırsata çevirip 2017’de şaibeli bir referandumla adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen sisteme geçiş için kullanmadılar mı? Şimdi de “yargı krizi”ni 15 Temmuz’daki gibi Allah’ın lütfu olarak gören ve bunu kafalarındaki “yeni anayasa” için fırsata çevirmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Hukuku araç, yargıyı sopa haline getiren, muhalif herkesi düşman ve terörist ilan eden AKP-MHP iktidarını Carl Schmitt görse “dost-düşman” ikiliğini en iyi uygulayan iktidar olarak ayakta alkışlardı herhalde.
Ancak ne yaparlarsa yapsınlar hakikati hapsedemeyecekler. Kumpas davalarla hakikati değiştiremeyecekler. Siz tutsak yoldaşlarımız “içeride”, bizler “dışarıda” özgürlük ve demokrasi mücadelemizi daha da yükselteceğiz. Hakikatin peşinde amansızca yol almaya devam edeceğiz. Unutmayalım, bizleri ayıran tek şey, dikenli teller ve duvarlar. O da fiiliyatta. Bizler biriz. Aynı yolun yolcusuyuz. Mücadelemiz ortaktır. Hiçbir güç bunu engelleyemez.
Afrikalı-Amerikalı sendikacı ve yurttaşlık hakları aktivisti A. Philip Randolph “Özgürlük bağışlanmaz, kazanılır. Adalet ise asla hazırda beklemez, ancak mücadeleyle elde edilir” demişti. Bizler Kürtler, kadınlar, ezilenler, işçiler, sosyalistler, devrimciler olarak egemenlerin bize özgürlük ve adalet bahşetmesinin peşinde değiliz. Hiçbir zaman da olmadık. Özgürlüğün ve adaletin mücadeleyle mümkün olduğunu en iyi bizler biliriz. Bu bilinç temelinde ortak mücadele mirasımızla, geleneğimizden aldığımız devrimci direngenlik ve azimle, özgürlüğü ve adaleti kendi ellerimizle yaratacağız. Özgür günlerde buluşacağız. Bundan bir an olsun şüphe etmedik, etmiyoruz. Yine kol kola, omuz omuza olacağız. Ve her zaman dediğimiz gibi, mutlaka kazanacağız!